Tıpta Kadın Zekası-Şifa binti Abdullah
- RA
- 18 Mar 2018
- 4 dakikada okunur

Tıp, insan sağlığını inceleyen ve onu tedavi eden çok önemli bir branştır. Tarihin ilk dönemlerinden beri insanlar hastalıkların nedenlerini araştırdılar ve tedavi yolları bularak uyguladılar. Özellikle Rönesans ve daha sonraki çağlarda çok değerli keşifler yapıldı.
Bilindiği gibi, tıp tarihini incelemek ve olaylar üzerinde yorumlarda bulunmak, geçmişle gelecek arasında bir kıyaslama yapmamızı sağlar. Böylece tıbbi gelişimleri daha sağlıklı şekilde kavrar ve orijinal sonuçlar elde ederiz. Bu sonuçlarla tıp tarihi ile ilgili tüm dönemleri daha rahat inceleyerek onları gerçekçi yönüyle görürüz. Bu durum bir çeşit zihin jimnastiği olmakta ve yeni görüşler elde etmemizi sağlamaktadır.Bir tıp mensubunun tıp tarihini incelemesi ve bundan bazı bilimsel sonuçlar çıkarması, yeni tıbbi gelişmeleri araştırması ve anlaması açısından çok önemlidir.
Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde sağlık hizmetleri çoğunlukla vakıflar üzerinden sunulmaktaydı. Ancak tüm toplumun bu hizmetlerden yararlanması mümkün değildi çünkü hizmetler saray ve asker odaklı ilerlemekteydi. Dönemin koşulları doğrultusunda da özel hekimlik gelişmiş durumdaydı. Maddi olarak yeter gücü olanlar 19.yy’nin sonlarına kadar, evlerinde özel hekimler tarafından tedavi edilir ve bakım hizmet alırlardı. Yaşadığımız Türk coğrafyasının devlet eliyle hizmet sunan ilk donanımlı hastanesi Gülhane olarak kabul edilmektedir. Bu döneme kadar donanımlı bir sağlık tesisi mevcut değildir. Ancak Gülhane Askeri Hastanesi de döneminin batılı hastaneleri ile kıyaslandığı zaman, hem ekipman hem de bilgi düzeyi olarak oldukça geride kalmıştır. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte sağlık birincil konular arasında yer almıştır ve ilk kurulan bakanlıklardan biri olmuştur. Zaman içinde Dünya’da yayılmaya başlayan,refah devleti ve sosyal devlet akımları Türkiye’yi de etkilemiş ve sağlık hizmetlerinin devlet garantörlüğünde yürütülmesi anlayışı doğmuştur. (Ayrıntılı bilgi için>> http://dergipark.gov.tr/download/article-file/340272 )
İslam dini de insan varlığına ve şahsiyetine çok önem vermektedir.İnsanın her şeyi: Vücudu, organları, haysiyeti, hukuku, malı, canı, sıhhati, ölüsü, dirisi, eti, kemiği, tırnağı, mezarı, hatta hatırası son derece muhterem ve azizdir. Bunlara tecavüzün yaptırımı olarak da çok ağır ceza konulmuş ve insanın maddî ve mânevî varlığı, büyük bir titizlikle korumaya alınmıştır.
İslâm âlemi, asırlar boyu tıp ilmine önderlik ve rehberlik etmiş, son derece başarılı hekimler, alimler, cerrahlar yetiştirmiş, ciddi araştırmalar yapmış, derin eserler yazmış, büyük hastaneler, bîmarhâneler, şifahâneler kurmuştur. Avrupa, ortaçağ boyu İslâm tabiplerinin eserlerinden istifade etmiş, uyanmış, aydınlanmış ve gelişmiştir; organları, fonksiyonları, kan dolaşımını, aşıyı, tedaviyi, ilaçları müslümanlardan öğrenmiş ve almıştır.
Konumuzu genel hatlarıyla ele aldıktan sonra, sağlık alanında hizmet vermiş, ilham veren kadınlarımızın üçüncüsünden, "Şifâ binti Abdullah"tan bahsetmek istiyorum.İlk hicret eden kadınlardan olan Hz. Şifâ'nın künyesi Ümmü Süleyman binti Ebî Hasme’dir.O, Mekkeli olup, Kureyş kabilesinin Adiy koluna mensuptur. Babası, Abdullah İbni Abdişşems, annesi de Fâtıma binti Vehb b. Amr’dır. Hz. Şifâ, Ebû Hayseme İbni Huzeyfe ile evlenmişti. Bu evlilikten Süleyman ve Merzuk adında iki oğlu oldu. Kendini yetiştirmek için çaba gösteren fazilet sahibi bir hanımefendi idi.
Şifâ binti Abdullah akıllı zeki, bilgili, görgülü bir hanımdı. Araplar arasında yazı yazmanın az olduğu bir sırada Arapça yazı yazardı. Hizmeti de severdi. Firâset sâhibiydi. Cahiliye döneminde Araplar genelinde okuma-yazma bilenlerin sayısı çok azdı. Belâzurî’nin belirttiğine göre, Peygamberimize Peygamberlik geldiği sırada Kureyş’te 17 kişi okuma-yazma biliyordu. Bu 17 kişinin içindeki tek kadın Hz. Şifâ’dır. Peygamberimizin hanımları içinde okuma-yazma bilenler ise Hz. Hafsa ile Hz. Ümmü Seleme'dir. Hz. Hafsa, Rasûl-i Ekrem’in emriyle Hz. Şifâ’dan okuma-yazma öğrenmişti.
Cahiliye devrinde siyircik denen, vücutta çıkan kabarcıkların, ateşli ve bulaşıcı bir nevi sivilcelerin iyileşmesi için insanlara yardımcı olurdu. Hz.Ömer'de Hz.Şifâ’ya çok hürmet gösterirdi. Hz.Ömer’in hilâfeti devrinde Hz.Şifâ’ya memleket idaresinde vazife verilmişti. Hz. Şifâ çarşı-pazarın intizam işlerine bakıyordu. Ahlaklı ticarete gölge düşürecek tekelleşme ve faizin önünü kesmek, haramdan uzak durmaları gerektiğini öğretmek için pazar meydanlarında teftiş için çalıştırılan özel görevlilerden birincisi olmuş ve satışları denetlemiştir.
Günümüzde tıp alanında çalışmaları bulunan birçok kadının olduğunu görmekteyiz. Bunlardan biri "Canan Dağdeviren". Prof.John A.Rogers danışmanlığında fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren esnek ve katlanabilir, deri üstüne yapıştırılabilir, giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yaptı. Doktora derecesini Aralık 2014’te aldı. Eylül 2014’te başladığı doktora sonrası çalışmalarını ise şu ana kadar tarihte çalışmalarına en çok referans verilmiş mühendis olan Robert Langer ile MIT’te sürdürüyor. Harvard Üniversitesi Genç Akademi Üyeliğine Türkiye’den seçilen ilk bilim insanı olan Dr. Dağdeviren, Temmuz 2015’ten beri bu görevine de devam ediyor. Listeye mucitler kategorisinden giren Dr.Canan Dağdeviren, insan vücuduna kalıcı olarak yerleştirilebilecek piller üzerinde çalışıyor. Dağdeviren’in tasarlayıp tamamladığı çalışmada kalbin, akciğerin ve diyaframın hareketinden elektrik enerjisi elde eden ve bu enerjiyi depolayan, esnek ve çok ince bir piezoelektrik entegre malzeme geliştirildi.(Detaylı bilgi için>> http://teknolojiprojeleri.com/bilim-adami/canan-dagdeviren-kimdir-kalici-kalp-pilinin-mucidi)
Bu isimlerden bir diğeri ise "Gözde Durmuş".1985 yılında İzmir'de dünyaya gelen Gözde Durmuş, henüz lise yıllarındayken Genom Projesi sayesinde genetiğe ilgi duymaya başlamış. 2003 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Moleküler biyoloji bölümünde üniversite hayatına başladı. Mezun olduktan sonra kazandığı Fulbright bursuyla yüksek öğrenim için Amerika'ya gitti. 2014 yılından sonra Stanford Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak işe başladı. 2015 yılında MIT Technology Review dergisinin "35 Yaş Altı Yenilikçiler Listesi"nde tıp ve biyoloji alanlarında çığır açan 35 liderlerden biri olarak seçildi.Durmuş, kanserin erken teşhisi için ucuz, hızlı, cep telefonuyla uyumlu bir test geliştirdi. Stanford Üniversitesi Genom Teknoloji Merkezi'nde Prof.Ronald W.Davis'le birlikte çalışmalarını sürdürmektedir.( Detaylı bilgi için>> https://www.teknonce.com/naside-gozde-durmus-kimdir-naside-gozde-durmusun-hayati.html )
Tıp alanında yaşanan gelişmeler ne kadar ümit verici olsa da bununla yetinmemeli daha fazla gelişmesi için çalışmalarda bulunmalıyız. Çünkü insan yaşamaya devam ettikçe tıp alanına duyulan ihtiyaç artarak devam edecektir. Bize de çalışmalarıyla bizlere yol açan bilim insanlarının açtığı yolda modern ve bilimsel bir anlayışla ve Kuran'da da sık sık tavsiye edildiği gibi çok çalışarak devam etmek düşer.Tıbbi tesisler kurarak, bilimsel çalışmalarda bulunarak, toplumumuza tıp ve sağlık yönünden olanca imkanlarımızla hizmet sunmak umuduyla :)
Comments